Güneydoğu Anadolu’da yollarda dikkatimi
en çok uçsuz bucaksız ovalar çekmişti, bir de kerpiç evler. Van’daysa ovalar var
ama hepsi dağlarla çevrili. Başları dumanlı, sisler içindeki dağlarla. Henüz
erimemiş karlarla nasıl da görkemli ve aşılmaz duruyorlar.
Durağımız yemyeşil ilçe Gevaş. Halime
Hatun Kümbeti’ne geliyoruz. 14.yy Selçuklu yapımı bu kümbet daha sonra Ahlat’ta
da göreceğimiz kare planlı cenazeliği olan kümbetlerin bir benzeri. Alt kısma bir merdivenle iniliyor.
Bu güzel yapının fotoğrafını
çekmek istediğinizde arkadaki pembe bina tarafından engelleniyorsunuz. İstanbul’da
bile korunamıyorsa tarihi görüntüler, bu güzel ilçede neden korunsun diye
düşünüyorsunuz kalbiniz kırık.
Kümbetin
bahçesindeki mezarlar daha sonra Ahlat’ta da nefis örneklerini göreceğimiz
Selçuklu mezarlarından. Daha önce Analı Kızlı Açıkhava Tapınağında gördüklerimizden
daha iyi durumda bu mezartaşları. Bir de orada yeni ve eskiler birbirine
karışmış durumdaydı, burada sadece eskiler var. Arkadaki binanın elverdiği
ölçüde çekmeye çalışıyorum.
Kümbeti ve mezartaşlarını arkada
nefis gözüken dumanlı dağlarla birlikte çekmek isterdim. Hepsini birlikte
çekemiyorsunuz maalesef… Uzakdoğu’dan gelen turistler dizilmiş dağları
çekiyorlardı. Ülkenizdeki güzelliklerin turistler tarafından beğenilmesi çok
hoşuma gidiyor. Bizler değerini tam bilemesek de …
Şimdiki
durağımız Akdamar Kilisesi. Yola çıkmadan önce göl kıyısında yemeğimizi
yiyoruz. Tekneye binmeden önce kıyıya geldiğimizde yüzen çocukları görüyorum.
Çok şekerler, hemen poz veriyorlar, gülüyorlar, el sallıyorlar. Çocuk olmanın
enerjisi bulaşıcı, gülümsüyorum.
Gölde ilerlerken rüzgara
bırakıyorum kendimi. Yeşilin beyaza karıştığı dumanlı dağlar, uçsuz bucaksız
Van Denizi ve karşımızda Akdamar Adası, giderek yaklaşıyoruz. Adada kilisenin yanı
sıra bir de saray varmış, dillere destan. Ancak saray günümüze ulaşmamış ama
kilisesi bugün ayakta duruyor. Üstelik dış yüzeydeki işlemeler hiç restorasyon
görmemişler. Dış yüzeyde kutsal olaylar, günlük yaşamdan kesitler var.
Yukarıda fırtınaya yakalanan Yunus Peygamber’in hikayesi var örneğin.
İç kısmındaki freskler bu kadar iyi durumda değil, yoklar neredeyse… Bu kilise her
daim kalabalık, boş halde fotoğrafını çekmek için epey bekledim desem.
Van’daki son günümüzde
kahvaltımızı, kahvaltı sokağında yapıyoruz. Alışılmışın dışında önden süt ikram
ediyorlar. Masada yöresel murtağa, havut, kavrulmuş etli omlet, otlu peynir
var. Mükellef bir kahvaltıyla karınlarımızı doyuruyoruz. Guinnes Rekorlar
Kitabı’na girmek için 1 Hazirandaki etkinliğe herkes davetli. Bugün 1 Haziran televizyonda
kahvaltılarını ederken eğlenen, rekorlar kitabına giren mutlu kalabalığı görmek
çok hoşuma gidiyor.
Akşam halı satıcısına uğruyoruz.
Genç kızlar tezgah başında, içeride rengarenk, el emeği göz nuru halılar,
kilimler… Okumak önemli ama zanaat sahibi olabilmek de çok önemli diye
düşünüyorum uzun zamandır. O yüzden bu tip işletmeler hoşuma gidiyor. Hele de
köylerde kurulup, desteklenen halı dokuma tezgahları daha da güzel.
Mezar taşları geçmiş kültürlerin aktarımında çok değerli. Rahmetli babamla İstanbul ve Bursa'daki akraba mezarlarını ziyaret saatler sürerdi. Çünkü babama her ilgimizi çeken mezar taşını okuturduk. Osmanlıcayı çok iyi okurdu babam. Yatan kişilerin ardından yazılanları dinlemek masal gibiydi. Ne yazık, artık mezar taşlarına sadece ad ve dua isteği yazılıyor. Sürdüremediğimiz adetlerimizden biri daha.
YanıtlaSilİşsiz üniversite mezunlarını gördükçe zanaat daha da önem kazandı gözümde. Ellerine sağlık kızlarımızın.
Selçuklu mezarlığında-Ahlattaki- kimi taşlar tercüme edilmiş anlamlanıyor o zman dediğin gibi bizim büyük dedemizin mezarı kayıp Osmanlıcayı bilmek isterdim doğrusu...
SilYollayacağımı söylediğimde fotoğrafları bir pozlar verdiler, gençler ve çok tatlılardı en güzeli para kazanabiliyor olmaları tabii