Anavarza, zihnimin köşelerinde
Usta Yaşar Kemal’le eş anlamlı saklanıp dururken içten içe birgün karşılaşıp
tanışmayı hayal ediyordum. Hiç dile gelmese de biliyordum o hayal hep oradaydı.
Ve birgün Adana’ya tren yolu olduğunu gördüğümde gün ışığına çıktı, dahası
dayanılmaz oluverdi. Üstelik Adana’nın Konya’yla tren yolu bağlantısı da vardı.
Araştırıp organize olurken Konya
Adana arasındaki demiryolunun çalışmalar nedeniyle iptal olduğunu gördüm.
Yapacak bir şey yoktu, gitmeye karar vermiştim, ille de trenle! Ankara Adana
gece yolculuğu olduğu için tek uygun seçenek olarak Kayseri kalıyordu.
Gecenin bir yarısı Kayseri’ye
varış, sabahın erken saatlerinde yola çıkış… Uykusuz, yorgun yollara düşecekken
trenin kara tren olduğunu son anda farkedip apar topar çay almak için büfeye
gittim. Bir yandan da kara trene yeniden kavuşmak hoşuma gitmişti doğrusu.
Tren şaşırtıcı şekilde boştu. Kalabalık
öğrenci topluluğunun olduğu 3. vagondan sonrasının bomboş olduğunu gördüm.
Zaten en arkadan bakmamıza da bir süre sonra boş vagonlar kilitlenecek
bahanesiyle izin verilmedi. Öte yandan ne kadar yorgunsam artık, geçtiğim
güzergahlardaki isimleri “aaa bunlar Kapadokya’dan burada da mı varmış” diyerek
belli belirsiz izliyordum.
Biraz toparlandıktan sonra geçtiğimiz
Başköy’ün, evlerine hayran olduğum Başköy, İncesu’yun, Arasta’sını semerci
Yusuf Amcasını çok sevdiğim İncesu olduğunu farkettim. Kapadokya
sınırları içindeydim! Mine Hanım uyanmıştı sonunda! Hadi Adana yolcusu kalmasın…
Karlı dağlar, nefis kış güneşi ve
henüz batmamış ay eşlikçimiz, tıngır mıngır giderken Niğde’ye vardık bile. Selçuklu
döneminden kalma yapılarına olan hayranlığım ve şaşkınlığımla gezdiğim bu
şehirde tren biranda doluverdi ama öyle böyle değil neredeyse boş yer kalmadan.
Sonrasında gittikçe artan yeşil ve güneş çok tatlı geliyor insana…
İtiraf ediyorum bir ova olan
Konya’da daha fazla yeşil göreceğimi düşünmüştüm. Ne de olsa İç Anadolu tahıl
ambarıydı ama onun yerine bozkır karşılamıştı beni. Biliyorum İç Anadolu bozkır
ama gene de insan farklı şeyler hayal ediyor işte. Hayal bu ya… Hal böyleyken Adana
yolunda yeşile batmak çok iyi geldi, kış ortasında üstelik!
Adana tren garı, çinileri,
merdivenlerindeki telaşlı kalabalığıyla unutulmazlardan. Garın tam karşısındaki
cadde merkez, hani tüm mağazaların olduğu dediklerimizden. Buradan Ulu Camii’ye gitmek için dolmuşa
binmek gerek. Henüz bilmesem de Ulu Camii iyi ki gelmişim dedirtenlerden
olacak. Ama önce bir arkadaşla buluşma zamanı, etiyle meşhur Adana’da nefis bir
balık ısmarlayacak bana, üniversitenin kayıkhanesinde harika manzara eşliğinde.
Adana sokaklarında kaybolmadan
önce Tepebağ mahallesine gitmeli. Tarihi neolitik döneme uzanıyor. (Yani
tarımın keşfedilmesi, yerleşim alanlarının oluşması dönemleri.)
Buradaki çok eski evler hüzünlü renkleriyle
selamlıyor ziyaretçilerini. Onarılmayı bekleyen güzelliklerin arasında, modern bir
yapıyla karşılaşmak değişik geliyor.
20.yy başlarında yapılmış,
şimdilerde İmam Hatip Lisesi olarak hizmet veriyor.
Hemen yanındaysa yeşil kubbeli
Yeşil Mescid. Yeşil kubbeyi ilk defa görüyorum. Daha sonra benzerlerine Fas’ta
sıkça rastlandığını öğreneceğim. Birgün onları da görebilmek dilekleriyle yola
devam…
Ve işte heyecanla beklenen Ulu
Camii. 1513 yılında yapımına Ramazanoğlu Halil Bey tarafından başlanmış.
Çevresindeki devletlerle iyi geçinmek isteyen Halil Bey batı kapısını Selçuklu
tarzında doğu kapısınıysa Memluklu tarzında -renkli taşlar- yaptırmış.
Doğu kapısındaki minare ilk defa
Adana Yeni Camii’de gördüğüm gibi şemsiye tarzında inşa edilmiş. İçinin
süslemeleriyse ayrıca çok güzel. Galiba Anadolu’da en çok muhteşem çinileri
seyretmeyi ve çift başlı kartalları seviyorum. Bu camide değişik gelen enine
genişlemiş olması.
Yani mihrabın önü dar geliyor
bana.** Öte yandan biran 1500 lü yıllarda Osmanlı’nın değil miydi buralar diye
sorabilirsiniz benim gibi. Sonra hemen Yavuz Selim’in Şah İsmail’le Çaldıran
Savaşı’nın 1514 yılında, Mısır Seferi’ninse 1516 yılında olduğunu
hatırlarsınız.
Doğu kapısının karşısında
Ramazanoğlu Medresesi’nin girişi var. Bu yoldan devam ettiğinizde Abdülhamit’in
30. Yıl saat kulelerinden birine daha rastlanıyor.Hemen her şehrim olmazsa
olmazlarından…
Tarihi taş köprüden Sabancı
Merkez Camisi’ni seyrediyorum. Görkemli gözüküyor, çinilerle süslü içiyse çok görkemli… Taş Köprü Roma
döneminden kalma ve yüzlerce yıl geçiş yolu olarak kullanılmış. Hemen
yanıbaşlarındaki parksa özenli, yaratıcı düzenlemesiyle görülmeye değer. Sokaklar,
eski evler arasında dolaşırken Şener
Şen’in çocukluğunun geçtiği söylenen yanmış eve de rastlamak hoş. Tahtalı
Camisi bir sokaktaki geçitte yeralıyor. Adı sokağın üzerinde taht gibi
durmasından geliyormuş. Zamanla Tahtalı olmuş.
Adana çevresinde Roma etkisi
belirgin. Misis’te Ceyhan üzerindeki tarihi köprünün yanı sıra mozaikler
etkileyici. Mozaiklerin o dönemde halı misali yer süslemesinde kullanılması
hoşuma gidenlerden.
O minicik karelerin teker teker planlanıp
yapılmasından etkilenmişimdir hep… Buradaki müzede sergilenen mozaiklerdeki
Nuh’un Gemisi’ne alınan hayvanlar betimlenmiş.
Tüm Adana’da ben de tutku olmaya
başlayan çift başlı kartal aradım ama nafile. Misis’te Mozaik Müzesi
girişindeki taşlardan birinde tek başlı kartala rastladım. (Kartal olduğunu
varsayıyorum.) İnternetten araştırdığımda Roma ve Bizans’taki anlamlarını
bulsam da tam olarak oturtamadım aklımda henüz.
Ceyhan yakınında tüm haşmetiyle
Yılan Kale’yi görüyoruz. Urartu Kalelerini anımsatıyor çok yüksekte olması
nedeniyle. Bizans döneminden kaldığı düşünülüyor, halk arasındaki adı Şahmaran
Kalesi, yılanların kalede bile çok olduğu söyleniyor.
Anavarza antik kentiyle tanışmama
çok az kaldı. Köyde muhtarın evinin bahçesindeki mozaikler ilgi çekici. Oradaki
teyze mozaiklerdeki hikayeyi anlatıyor.
Ve işte dağın tepesinde kale, alt kısımda
geniş surlar içerisinde kaldığı anlaşılan antik Anavarza kenti. O kadar geniş
alan ve o dinginlik beni benden alıyor ve orada kalmak istiyorum bir süre.
Çocuklar taşların arasında
sekiyorlar. Onlar için bu alan harika bir oyun yeri. Yukarıda kaleye çıkmak bir
günü alırmış öyle söylüyorlar. Oysa o kadar vaktim yok. Tekrar gelmek için
dualar ediyorum içimden.
Karşıya baktığımda tiyatro olduğu
söylenen yer, kaleye çıkan merdivenlerden kalanlar. Büyüleyici olduğunu
düşünüyorum.
Köydeki evler sur taşlarına dayandırılmış.
İlerideki kapının boyutu sur duvarları hakkında fikir veriyor. Oradaki çalışma
nedeniyle içeriye girilmiyor.
İleride Roma su kemerlerindeki sarkıtları
görmek çok değişik. Kemerlerin ardından kaleye ve şehre tekrar görüşmek üzere
veda ediyorum. Yeni yıl armağanı olarak İnce Memed serisini tekrar okumayı
düşünüyorum. Kendimi şımartmak için daha iyi bir armağan olabilir mi sahi?
Adana’da iz bırakanlar Anavarza
antik kenti dışında Ulu Camii ve daha da önemlisi Karatepe! Nefis manzarası ve
bir parkla çevrelenmiş Karatepe’de Hitit döneminden kalma kabartmalar bir
harikaydı. Girişte Finikelilere ait çiviyazısı, hiyerogliflerle Hitit’lere ait
olanlar karşılıklı olduğu için Hitit yazısının çözülmesinde önemli bir rol
oynamış.
Burada bir gene bir tek başlı kartala
rastlıyorum. Hemen hemen Misis’tekine benzer. Tabii başı üzerindeki güneş
kursunu ya da insan gövdesini saymazsak! Burayı bir arkeologla ya da sanat tarihçisiyle
gezebilmeyi çok isterdim, birgün olması için dualar ediyorum içten içe. Çünkü
daha Kastabala Antik Kenti var Karatepe – Aslantaş’a gelen yolda…
Anadolu’da gördüğüm kanyonlar
arasında Erzincan – Kemaliye – Karanlık Kanyon nefis yansımalarıyla zihnime
çakılmış, tekrar tekrar çağırıyor. Adana’daysa Kapıkaya Kanyonu bekliyor. Dar
bir yoldan gidiş dönüş neredeyse bir saati bulan bir yolda, şelalaye doğru
gidiliyor. Ama aşağıdaki ırmak tekne için müsait değil sanki yani tam olarak
anlayamıyorum. O dar yoldan çalgıları,
köfteleri, oyuncaklarıyla pikniğe gidenlere bayıldım.
Adana’nın kanyondan sonraki sürprizi Alman
Köprüsü. Metreler metrelerce uzunluktaki ayaklarıyla görkemi insanı büyülüyor.
(Orta ayak 99m. ) Tüm günün yorgunluğu
gidiveriyor o an. Trenle gelirken bu köprünün üstünden geçtiğimi farkediyorum.
Geçerken fark edemiyor tabii insan ya da orayı bilsem daha farklı bakar ve
fotoğraf çekerdim belki. Bu arada Bond filminin burada geçtiğini öğreniyorum.
Buradan girip İstanbul’dan çıkıyormuş! Filmi izlemeli.
İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı’na
girmemeyi başarmasını her zaman takdir etmişimdir. İnönü Churchil görüşmesinin
yapıldığı vagon, o dönemim gazete küpürlerini incelemek çok hoştu.
Ve yüzlerce yıldır yolları
bekleyen nefis taşlarıyla Roma Yolu… Ve işte maalesef Adana’ya veda zamanı.. En
kısa zamanda tekrar görmek, daha uzun zaman geçirebilmek dileklerimle…
**Arap camilerinde görülen mihrap duvarına paralel olarak, enine gelişmiş mekanların aksine, Anadolu camilerinde, mihrap duvarına dik uzanan boyuna bir iç mekan vardır.
Insallah yorumum gitti:))
YanıtlaSilHay Allah hatlar yoğun olmalı :(
SilMine hanim tekrar merhabalar! Her seferinde yazdigim yorumu kaydetmeyi ihmal ediyorum,bir basiyorum yollamiyor,anladim ama bir ümit iste,tekrarinida yazamiyorum o an bazen:((
YanıtlaSilCektiginiz fotograflar kartpostallardan da güzel cikmis,ben Adana nin bu kadar tarih koktugunu bilmezdim!Ne kadar eski meger gecmisi,ve o köprüden gecen Bond filmini yillar evvel görmüstüm sanki,cok ilgimizi cekmisti ailecek,sanirim orasi olsa gerek!
Konya ya gittik ama cok bilmiyorum ,sanirim bu yaz bizde annemlerle trenle gidecegiz,annem artik heryerini biliyor:))
Gezi yazilarini her seferinde kendime zaman ayirarak okumayi seviyorum,yoksa tadini cikaramiyorum,bir iki gezdigim blog var,sizinkide cok hos anlatilmis ve sanki gercekten ordaymisiz havasini vermis! Ve ben cok kiskandim sizi taa Karadenizden kalkip benim memleketime geldiniz gectiniz:)) Ankara Polatli liyim bende,tren yolculuklarini hep sevmistim ama burdaki hizli trenler tutuyor bizi sormayin,en iyisi Türkiye ´de kilere binmek,agir agir ilerlemek galiba...
Sizinde tekrar tekrar oralara gidebilmeniz dilegiyle,
tekrar görüsmek üzere sevgiler size ,iyi pazarlar dilerim.
ne güzel yazmışsınız teşekkür ederim. Adana'ya Anavarza için gittim ama gördüklerim beni de çok şaşırttı ve çok hoşuma gitti tekrar gitmeyi çok isterim siz de tatlı mı tatlı çocuklarınızla gidip keşfedersiniz umarım bu arada yolunuz düşerse Samsun'a da beklerim. Mutluluk dolu bir yıl dileklerimle, sevgiler
Sil