29 Mayıs 2016 Pazar

Veba - Albert Camus


Birdenbire hayatımda hiç olmayan insanlar belirlemeye başladı. Hayatım boyunca aç mısın susuz musun diye bir kere sormayanlar üstelik. Birdenbire… En ihtiyacım olan zamanda emaresi bile olmayanlar… Birdenbire en yakınım olmaya kalkanlar… Kırk yıl boyunca yüzlerini bile görmediğim halde son beş yıldır muhatap olmaya kalkanlar, suçlayanlar, küsenler, garip tavırlar alanlar… Birdenbire… Dedim ya son beş yıldır hayatımdalar sadece… Bir hastalık gibi…

Veba, bir hastalık pirelerle bulaşan… Tarih boyunca binlerce milyonlarca insanı ele geçirip acılar içinde öldüren… Şehirleri, ülkeleri yok eden… Ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında Cezayir’de Oran’da ortaya çıkıyor 1947’de. Deniz kıyısında bir kent düşünün. İnsanlarının çokça çalıştığı, basit zevklerin olduğu, mevsimlerin akıp gittiği bir kent…
Birden kanlar içinde ölen fareler ortaya çıkmaya başlıyor, sokaklarda, apartmanlarda… Kötü bir şaka gibi… Gittikçe artarak devam ediyor ölümler… Hasta eşini tedavi olması için henüz yollayan Doktor Rieux, bir yandan rutin hasta kontrollerini yapıyor, bir yandan özellikle fakir semt çöplerindeki ölü fareleri gözlemliyor. Ta ki apartman kapıcısı ve başka insanlar ölene kadar… Yaşlı ve tecrübeli doktor Castel, Rieux’a bunun ne olduğunu ikisinin de bildiğini söylüyor ve sonunda şehir karantinaya alınıyor.

Günlük yaşamınızın olağan kaygılar, koşturmalar, umutlarla sürdüğünü düşünün. Birdenbire öldürücü bir hastalıkla burun buruna geliyor tüm çevreniz, sevdikleriniz ve siz. İnsanların bu durumu algılaması, ona göre davranması ne kadar süre alabilir. Ve ne kadar mücadele edebilirsiniz sonu umutsuz olan bu durumla.

Tüm insanlığın tehdit altında olduğu, binlercesinin cephelerde telef olduğu karantina misali, kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı bir savaşın ardından yazılan bir hastalık romanı Veba. Sıkışan insanların yaşamlarını anlatan… Aşama aşama gelişen olaylar, umutsuzca görevini yapmaya devam eden bir doktor… Ve tüm çaresizliğe rağmen bir umut ışığıyla gelişen olaylar… 

Varoluşçu bir yazar olan Camus’yü ilk defa okudum. Virgina Woolf, Sylvia Plath gibi bilinçli olarak okumaktan kaçındığım yazarlardandı nedense. Hayatındaki her şeye rağmen yardım etmeyi seçen Dr. Rieux’la birlikte bir yolculuk belki de, varoluşçuluk benim için… Bir yandan insanların yaşadıkları, bir yandan suçluların, yönetimin davranışları derken ne çok şey bulabiliyor insan yarım yüzyıl önce yazılmış bir romanda günümüze dair… Peki sizce romanın sonu nasıl olacak ya da bu romanı kim yazmış olabilir?  Peki siz ne yapmayı seçerdiniz bunca olumsuzluğa rağmen?

“Yalnızlığın bu uç noktalarında, sonunda kimse komşusunun yardımını ummaz oldu ve her bir kimse kendi uğraşıyla yalnız başına ilgilenir oldu. Rastlantı olarak eğer aramızdan birisi içini dökmeye ya da duygularıyla ilgili bir şeyler söylemeye çalıştığında aldığı yanıt, ne olursa olsun, çoğu zaman onu yaralıyordu. O zaman karşısındakiyle aynı şeyden söz etmediğini fark ediyordu. Gerçekte o, düşünmeyle ve acıyla geçmiş uzun günlerin derinliğinden çıkıp kendini anlatıyordu; karşısındakine aktarmak istediği imge bekleyişin ve tutkunun ateşinde çok uzun süre pişmişti. Oysa öteki, tersine, alışılmış bir heyecan, çarşıda pazarda satılan türden bir acı, sıradan bir melankoliyi aklına getiriyordu. İster iyilik ister düşmanlık taşısın, yanıt hep yanlış yönde oluyordu, her zaman yanlış yönde oluyordu, her zaman vazgeçmek zorunda kalınıyordu. Ya da en azından, sessizliği katlanılmaz bulanlar, ötekiler yüreğin gerçek sesini bir türlü duyamadıkları için, çarşı pazar dilini kullanmaya ve alışılmış biçimde, sıradan ilişkiler ve olan bitenden, bir anlamda gündelik olaylardan söz etmeye razı oluyorlardı. O zaman da en gerçek acılar, söyleşinin sıradan kalıpları içinde aktarılır oldu. İşte ancak bu yoldan, vebanın içine hapsettiği insanlar kapıcılarının anlayışıyla ya da kendilerini dinleyenin ilgisiyle karşılaşabiliyordu.” Sh81

Arka Kapak

“Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle yazılmış olan Veba, yalnızca XX. yüzyılın değil, bütün bir insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: felaketin yazgıya dönüşmesi. Çağının önde gelen düşünürlerinden Nobel ödüllü yazar Albert Camus’nün hiçbir yapıtında böylesine acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. Veba, insanın ve aydınlığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu ancak yazarın sesi o denli umut doludur.


Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını, tüm Oran kenti sakinlerini önce umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarrou ve Grand’ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere, herkes için güç ve umut kaynağı olur. İşte Albert Camus’nün insana bakışı ve inancı, bu noktada karşımıza çıkar. Camus, okurlarını, ortadan kaldıramayacağını bile bile vebayla savaşan Doktor Rieux’nün kişiliğinde, dünyanın saçmalığını, yenilginin sonu gelmeyeceğini bile bile kötülüklere karşı çıkmaya, yaşama anlam katmaya çağırır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...