Hemen her toplum, farklı
zamanlarda da olsa belli aşamalardan geçmiş. Okuduğunuzda içinizi sızlatan,
kabınıza sığmaz hale getiren hikayeler aynı gibi geliyor bazen, farklı
toprakların kokusunda, isimler farklı, deri renkleri farklı olsa da aynı işte… “Bilinç
akışı” tekniği bu yüzden denenmiş olabilir mi sahi? Hikayelere farklılık katmak
için. İlk defa Engin Geçtan’ın seanslarından sonra aklına gelenleri aktardığı
romanlarında karşıma çıktığını düşündüm ama değildi. Burada yazar, karakterlere
bilinç akışı tekniği uyguluyordu yani onların düşünce akışlarına göre
yazıyordu. Bu gerçekten çok zor hele de zihinsel engelli bir karakteriniz de
varsa olay örgüsünde…
Ses ve Öfke’ye başlamadan önce
mutlaka karakterler hakkında bilgi sahibi olunmalı. Güney Amerikalı bir aile
olan Compsonlar, baba Jason III, anne Caroline , çocuklar JasonIV, Quentin,
Benjamin(Maury) ve Candace, bir de torun var Quentin. Yardımcıları Dilsey, Roskus
ve çocukları, Versh, Frony, TP, ve torun Luster. Böylece ilk bölümde biraz daha
rahat edilebiliyor. Çünkü ilk bölüm Benj’nin düşüncelerini anlatıyor. Zihinsel
engelli olduğundan şimdiki zamanla geçmiş zaman arasında gidip geliyor. İtalik
kısımlar, zaman atlamalarını gösteriyor.
Üniversite çağlarında Sana Gül
Bahçesi Vadetmedim, Şizofren Bir Kızın Güncesi çok ilgimi çekmişti. Gene de
kronolojik bir sıra ve anlaşılabilirlik vardı. Buradaysa anlatması gerçekten
çok zor bir durum. Konuşamayan adamın düşüncelerinden bahsediliyor ama o arada
o sürekli bağırıyor ya da ağlıyor aslında. Otuzüç yaşına girdiği bir günde
düşündükleriyle başlıyor olaylar anlatılmaya. Parmaklıklara tutunuyor, golf
oynayanların peşinde ileri geri gidiyor. Asıl neden çok hazin, içini sızlatıyor
insanın. Hele de okuldan gelen kızlara saldırdı sanılarak hadım edilmesi. İçim dağlandı
desem… Benjamin’in kokulara karşı hassaslığı, ateşi sevmesi, ölümü hissedebilip
ağlayıp bağırması kitapta kendini gösteriyor zaman zaman. Bir de gölgeler hem Quentin hem de Benj’de ön planda.Quentin’in
zamanla olan bitip tükenmeyen hesaplaşması... Bu yüzden ilk kısım çok ilgimi
çekti benim. Okumaya başlamadan önce aile hakkında kim kimdir araştırması
yaptığım için de daha bir anlamlandı, tahminler yapmaya çalıştım. Faulkner’ın
bu işin altından çok iyi kalktığını düşündüm…
Sonrasında kardeşlerden Quentin
ve Jason’ın anlattıkları var. Üç erkek kardeş ve bir kız kardeş. Psikiyatrik
açıklamaları vardır mutlaka detaylı. Candace’ın Benj’i sevgisiyle sarıp
sarmalaması bir yandan Quentin’e olan tutkusu. Quentin’le aralarında olup
bitenler. Annelerinin çok zayıf ve sürekli hastalanıp, şikayet eden bir kadın
olması. Tüm bu fırtınalar eserken oğul Jason, ailenin en mantıklısı olarak yükü
sırtlanıyor sonunda. Ticari aklıyla geçimi sağlıyor. Öte yandan aileyi asıl
çekip çeviren zenci hizmetkar Dilsey. En sonunda Dilsey’le birlikte olayların
gerçek yüzünü öğreniyorsunuz. Günümüzde belki de önemsenmeyecek hikayelerin
açtığı yaralar, yaşantılar nasıl kullanıldıkları, döneme,yaşantılara dair
bilgiler veriyor. Faulkner, psikolojik bir roman yazarken aynı zamanda
toplumsal olgulara yer vermiş ister istemez. ( Zaten o dönemde yaşadığı
düşünülürse…) Ve sonunda isyan ettim,
kızdım sanırım. Kitaptaki ses ve kızgınlık bana da bulaşmıştı. Ön hazırlıkla
değişik ve çok iyi okuma oldu benim için…. Ve işte aşağıda zamana ve savaşa dair kitaba damgasını vuran kısımlardan;
“Büyükbabamındı ve babam bana
verdiği zaman, Quentin, sana bütün umutların ve özlemlerin mezarını veriyorum
demişti; o daha çok insan yaşantılarının saçmalığına varman için acıta acıta
kullanılmaya elverişlidir, böylece senin kişisel ihtiyaçlarını babanın ve onun
da babasının ihtiyaçlarını karşıladığından daha çok karşılayamayacaktır. Bu
saati sana zamanı hatırlayasın diye değil, ara sıra onu bir an unutasın ve
soluğunun hepsini onu elde etmek için harcamayasın diye veriyorum demişti.
Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş kazanılmamıştır demişti. Dahası
savaşılmamıştır bile. Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını
ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir.” Sh68
Arka Kapak
“Yüzyılın klasikleri arasına
girmiş bir roman Ses ve Öfke. Faulkner’ın
kendine özgü yoğun dili ve kurgusuyla, yaşananları, düşünülenleri, yayılan ya
da sıkışan duyguları tüm bir atmosfer içinde vermekteki ustalığını doy asıya
gösteren bir roman.
Ses ve Öfke’de, ABD’nin güneyinde
yaşayan Compson ailesinin dağılışı farklı bilinçlerle izleniyor. Zihinsel
engelli oğul Benj’nin, suçluluk ve onur duygularıyla azap çeken ağabeyi Quentin’in
sert, mantıklı ve kurnaz diğer erkek kardeş Jason’ın anlatımlarıyla ailede
yaşananlar yavaş yavaş açığa çıkıyor. Kız kardeş Candace’ten Jason’ın
vasiliğini aldığı yeğeni Quentin’e, zenci hizmetçi Dilsey’den torunu Luster’a
pek çok karakterin sahiciliği ve olayların evrensel trajedisi, Faulkner’ın
diliyle bir cam kırığı kadar keskin, bir öfke anı kadar yüksek sesli.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder