23 Mart 2017 Perşembe

İmanın ve İktidarın Hizmetinde İslam Mimarisi – Henri Stierlin


Gezerken bir yandan da okuyunca neler öğreniyor, fark ediyor insan.  Bir noktadan sonra gördüklerini anlamlandırmaya başlayıp analizlere girişiyor bir heves. Mesela muhteşem Kars’a gitmiş, Ani harabelerini gezmişsiniz. İpek yolu üzerindeki bu şehirden kalanlar arasında dolaşmış, hemen karşı kıyıdaki Ermenistan’a bakmışsınız şaşkınlıkla. Sonra Kars’ta Kale’ye çıkmış şehre kuşbakışı göz gezdirmişsiniz. O da ne! Ani’deki kilise kalıntılarıyla, şehirdeki kümbetler birbirinin aynı!

Tarih itibarıyla baktığınızda Ani’deki daha önce yapılmış. O zaman bu yapı şeklini Selçuklular Ermenilerden almışlardır diyebilirsiniz rahatlıkla. Ya da Orta Asya’ya gider, gömülen ölünün ziyaret için üzerine kurulan çadırlara uzanabilirsiniz. Gördüğünüz çadır şekillerini düşündüğünüzde aynı şekille karşılaşırsınız. İpek yoluyla yalnız ürünler değil kültürler de yayılıyor diye düşünürsek…
   
Bu kitap da, kümbet şeklini Orta Asya’ya dayandırmış. Ki yazar İskenderiye asıllı olmasına rağmen şüpheyle yaklaşmıştım en başta. Ne de olsa kendi coğrafyamızdan daha doğru bilgiler bulabilirdim. Öte yandan aynı şekilde yazar, Selçukluları işgalci olarak anlatıyor! Sahi kim değil ki?

Tarih okurken, yorum yapmanın önemi büyük. Bu da farklı kaynaklardan farklı okumaları gerektiriyor. İmanın ve İktidarın Hizmetinde İslam Mimarisi, bu anlamda beni doyuran bir kaynaktı diyebilirim. Hz. Muhammed’in Medine’deki evinin önünde duvarla çevrelenen bir namaz kılma ve hitap mekanı İslam’ın ikinci önemli ibadet yeri. Üçüncüsüyse Kudüs’te.  Kudüs’teki Kubbet-üs Sahra’nın neden ve ne zaman yapıldığını bilmiyordum, Kudüs’e gidene dek. Hatta Kudüs’ün ilk kıble olduğunu da bilmiyordum. Tekrar okumak ve iyice oturtmak çok hoşuma gitti. Yazar tavafın kaynağı hakkında da ufak bir bilgi vermiş.  Bunun yanı sıra bayıldığım Divriği Ulu Camii’den sadece tek kelimeyle bahsetmiş.

Kitabın girişinde, “öte dünyaya açılan yalancı kapı” şeklinde tanımlanmış Abbasi mihrabı var.Sonraki sayfada Peygamberin mevcudiyetini simgelediği mihrap diye bir tanımlama daha var. Açıkçası bugüne kadar girdiğim camilerde mihrap, minber, kubbe, harim gibi kısımları bilerek bakmıştım. Ama örneğin mihrabın kıble yönünde olması dışında ne anlama gelebileceğini düşünmemiştim. Sanırım görerek bakmaktan, bakarken anlamak ve yorum yapmaktan kastettiğim bu gibi şeyler. Bu kitap sıklıkla elime alacaklarımdan bir kaynak. Öncelikle hayran olduğum Anadolu’yu sonrasında tüm dünyada iz sürmeye devam ederken incelenecek ve görecek çok kaynak ve çok yapı var. Siz de heyecanlan mıyorsunuz?

 Arka Kapak

“Vahyedilmiş en son din olan İslam, 7. Yüzyılda doğmuş ve ilk başlangıç olarak döneminden itibaren görkemli bir mimari geliştirmiştir.

Hz. Muhammed’in Medine’deki basit evinden başlayarak, bu yeni iman kendini yeni bir bina türü ile ifade eder: Mescid-i  cami.

İslam dünyasındaki inşa sanatı, fethettiği uygarlıkların bazı özelliklerini alıp kullansa da, gerek namaz mekanları gerekse saray ve kaleleriyle, olgunlaşmış bir estetik akım olarak kendini gösterir. Daha önce hiç görülmemiş biçimler ortaya çıkar. Mimarlar hipostil camiyi, eyvanı, mukarnasları, çıkma mazgalları, kubbeleri ve mihrabı kaplayan çini bezemeleri icat ederler. Hiç durmadan çeşitlenen bu dil her yerde bezemelerle, arabeskle, geometrik motiflerle, taşparmaklıklarla ve özellikle kutsal metinlerle kendini ifade eder. Mimarlık tarihçisi Henri Sterlin, Müslüman yapılarının bin bir biçimini betimleyip açıklarken, on yüzyılı aşkın bir süre boyunca görkemli bir atılım ve solukla yaşayan canlı bir sanatın hiç değişmeyen yanlarını ve sonsuz çeşitlemelerini vurguluyor.


Emeviler, Abbasiler, İranlılar, Selçuklular, Büyük Moğol İmparatorluğu, Osmanlılar İspanya’dan Hindistan’a kadar uzanan bir coğrafyada Kudüs’te Kubbetü’s-Sahra’yı, Şam ve Kurtuba camilerini, Semerkand’da Gur-Emir’i, İsfahan Camii’ni, Şalimar bahçelerini, Agra’da Tac Mahal’i, İstanbul’da Süleymaniye’yi inşa ettiler… 160’tan fazla belge…"

2 yorum:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...