Bir elimde Fas’tan aldığım
fosiller, desert rose ve spiralli bir hayvanın olduğu taş parçası. Binlerce yıl öncesinden… Fas’ta fosillerin
satışı ve ülke dışına çıkarılması henüz serbest. Gelecekte ne olur bilinmez.
Bir elimde fosiller aklımda gelecek…
2000lerin başında Megatrends2000 diye bir kitap geçmişti elime öyle pozitifti
ki inanamamıştım. Bir köşeye atıverdiğimi hatırlıyorum. Gelecekten bahsetmek
bulunduğu coğrafya dahilinde mi anlam kazanıyordu diye bir soru kalmış aklımda
kitabı okurken. Evet savaşlar azalıyordu ama siz Filistin’de ve hatta Ortadoğu’nun
herhangi bir bölgesinde yaşıyorsanız ya da Afrika’da bu sizin için de geçerli
miydi?
Hal böyleyken, fikir kitaplarını
çok sevdiğim Alain de Botton ve Gelecek Daha Güzel Günler mi Getirecek sorusunu
aynı kapakta görür görmez alıverdim. Munk münazaralarına dört kişi olarak
katılmışlardı. İkisi pozitif, ikisi negatif kısımdaydı. Yazar olsa da Britanya
Lordlar kamarası ve Kanada’dan ünlü bir akademisyen olan tarafı görünce bunlar
kesin pozitif taraftır diye geçti aklımdan. Nitekim Pollyannacılar olarak
adlandırıldılar karşı tarafca. Diğer tarafsa çok iyi tanıdığımız Alain de
Botton ve kitap satışları milyonları bulan başka bir yazar.
Pozitif taraf, binlerce yıl
öncesinde bile insanların gelecekten umutsuz olduğunu ama her seferinde
geleceğin gelişmişliğiyle daha iyiye gittiğinden bahsediyordu. Geçmişte
insanları kırıp geçiren hastalıklara bugün çare bulunduğunu, küresel ticaret
sayesinde bugün açlıkla savaşmanın çok kolay olduğunu anlatıyorlardı. Afrika’da
cep telefonu kullanarak bankacılık işlemi yapabilmenin bir avantaj olduğunu
okuduğumda gülmeden edemedim. Bu bana biraz da ayaklarında ayakkabı olmayan
çocukların bilgisayarla öğretim görmelerini hatırlatıyor siz ne düşünürsünüz
bilemiyorum…
Pozitif taraf karşısında
Kassandra olarak adlandırılan negatif tarafın argümanlarıysa ilgimi pek çekmedi
açıkcası. Bu arada Kassandra, Yunan Mitolojisi’nde geleceği görüp insanları
uyardığı halde laneti yüzünden kimsenin inanmadığı bir karaktermiş. Alain de
Botton, İsviçre doğumlu olduğundan bu ülkeyi de çok iyi bildiğini ama paranın
mutluluk getirmediği gibi şeylerden bahsetti ki bu tam bir hayalkırıklığıydı.
Açıkcası ondan daha sağlam bir şeyler bekliyordum. Partneriyse atom bombasının
iyi şeyler için olabileceği gibi dünyayı yok etmek için de kullanılabileceği
gibi şeylerin üzerinde durdu. Daha çok kelime oyunlarına girdiler. Daha farklı
bir tartışma bekliyordum nedense. Belki Alain de Botton’un diğer kitaplarını
bildiğim için. Münazaranın sonunda oylamaya katılan insanlar, hala pozitif
tarafın üstün olduğu görüşündeydiler ki bu oylamanın da Kanada’da yapıldığı
varsayılırsa başka bir şey sonuç düşünülemezdi sanırım. Kitabın son kısmında
tartışma öncesi katılımcılarla teker teker yapılan mülakatlar vardı ancak
okumak istemedim. Fazla havada olan bir pozitif taraf ve parayla gelen
sıkıntılardan bahseden negatif tarafla ilgilenmiyordum. Hele de bulunduğum
coğrafyada olanları düşündüğümde bazı şeyler çok uzak geliyor. Galiba okumama
gerek yoktu dediğim kitaplardan biri… Sahi gelecekle ilgili siz ne
düşünüyorsunuz?
“ Nükleer Savaş’tan bahsediyorum
elbette. Bu konu açıldığına aklıma “Petrov hadisesi” adıyla bilinen olay gelir.
26 Eylül 1983’te ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiler en gergin noktasındaydı.
Sovyetler, Kore Havayolları’na ait 007 sefer sayılı uçağı daha yeni düşürmüştü.
Uzun bir aradan sonra tekrar –belki de ilk kez bu kadar- savaşa yakındık.
Washington’da şahinler sesini yükselmişti. Moskova’da Yuri Andropov, Amerika’dan
gelecek bir nükleer saldırının eli kulağında olduğuna inanıyordu.
O sırada, o paranoyak ortamın
zirve yaptığı günlerde, Sovyet Hava Savunma Birliği’nden Yüzbaşı Stanislav
Petrov bilgisayar ekranına baktı ve Sovyetler Birliği’ni havaya uçurabilecek
kadar güçlü bir Amerikan nükleer saldırısının yaklaşmakta olduğuna dair bir
rapor gördü. Protokolde ne yapması gerektiği kesin dille belirtilmişti: Amerika
ilk saldırıya başlatırsa tam güçle geri saldırı yapması gerekiyordu.
Peki ne yaptı? Bunun bir
bilgisayar arızası olduğunu düşündü ve düğmeye basmadı. Şu an burada olmamızı
onun kararsızlığına borçluyuz.” Sh 61-62
Arka Kapak
“Gelişim. Modern çağın ışıltılı
kavramlarından biri. Teknolojinin yaygınlaştığı, kişisel özgürlüklerin, küresel
ilişkilerin hiç olmadığı kadar güncellendiği dünyamızda, insanlık altın çağına
mı yaklaşıyor? Yoksa gelişim kavramının bir gerçeklik değil sadece ideoloji,
Batı’dan çıkma bir illüzyon olduğunu söyleyen muhalifler haklı mı?
Dünyaca tanınmış dört düşünür
günümüzün en sıcak tartışmalarından birini ele alıyor. Steven Pinker ve Matt
Ridley geleceğin daha güzel günler getireceğine dair Alain de Botton ve Malcolm
Gladwell’e meydan okuyor.
Savunan:
“ Kaba gerçek şu ki, artık
bakireleri yanardağlara kurban etmiyor, lahana çaldılar diye insanların
ellerini kesmiyoruz. Ve önceden yapıyorduk.”
-Steven Pinker
Muhalif:
“Geçmişte işler daha iyiye gitti
diye bunun gelecekte de devam edeceği fikri, alt kademe borsacılarla sınırlı olduğunu
düşündüğüm bir yanılgıdır.”
-Malcolm Gladwell
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder