16 Temmuz 2017 Pazar

Rüya Körü - Gürsel Korat


Bir varmış bir yokmuş. Renklerine doyum olmaz bir kara parçası varmış. Kocaman toprakların arasında köprü gibi sularla çevrili bu kara parçası cömertliğiyle hayran bırakırmış herkesi. Verimli toprağı yediveren, her mevsim ayrı güzelmiş. Bunca iyi niyetine rağmen çok çekmiş insanoğlundan... Kah kan gölüne çevrilmiş kah kesilmiş biçilmiş, yakılmış yıkılmış… Anaymış, her seferinde affetmiş, kucak açmış sevgiyle. Bakmış olmuyor, zamanı fısıldamış insanoğlunun kulağına rüyalarla, gelecek ve geçmiş zamanı. Akıllanırmış belki de, öyle ya ana olmak vazgeçmemekmiş… Bağrımda topladım hepinizi, kanınızı kattım toprağıma, besledim, büyüttüm. Dikkat edin artık birbirinize, incitmeyin…

Arapların Gözünden Haçlı Seferlerini okurken yaklaşan büyük tehlikeye karşı birleşip bütün olarak savaşmak yerine, çoğu zaman düşmanla işbirliği yapıp yenilmelerine çok şaşırmıştım. Hal böyleyken 12. yüzyılda Moğollar öncesinin Anadolu’sunda olanlara şaşırmadım. Hepsi iktidar oyunlarının bir parçasıydı, Roma, Katolikler, Ortodokslar, Selçuklu, Müslümanlar… Henüz Moğollar yoktu, Roma nam-ı diğer Bizans daha güçlü gibi gözükse de taht hesapları hiç bitmiyordu. Sahi iktidar kavgası hiç bitmeyecek mi dersiniz?

Ve iki adam… Biri çekici, kendisine bahşedilmiş yeteneği kullanarak çekiciliğini dayanılmaz kılan, şeytan tüylü ve asla vazgeçmeyen. Diğeri tam tersine yeteneğiyle göklere çıkarılabilecekken aşağılanan, hayatı boyunca acı çeken deyim yerindeyse gün yüzü görmeyen. Bir elmanın iki yarısı gibi yaklaştıkça birbirlerini tamamlayan iki adam, yeter ki aralarına kadınlar girmesin… Dönemleri nefis bir kurguyla anlatırken sürekli zamanı sorgulatan kitaplar yazıyor Gürsel Korat… Kapadokya üçlemesinden bir önceki yüzyılda geçen Rüya Körü’ne yine bayıldım.

 “Unutuşun derinliklerinde kaybolan, şimdi önümde duruyor: Anladım, ben Stefanos Aksukos, zihnimdeki zamanın içinde ne gördüysem onu yazıyorum; bakışlarım kör bir Delfi kahinine benzemese de, gördüğüm hep ve daima, henüz yaşanmamış olandır. Şöyle anlıyorum: Geçmiş zaman unutuştur, gelecek zaman ise doğmamış unutuş. Bunların birbirinden farkı yoktur…” Sh55

“Çünkü insan bir gerçeği anladığında, aynı şeyi geçmiş zamanda da anladığını sanarak yanılır. Olayları geçmiş ışığında anlamak başkadır, geçmişte anlamak başkadır. Çünkü bir şeyi geçmiş zamanda anlayan kişinin, gelecekte anlamasına gerek kalmaz.” Sh 100

Arka Kapak

“Kader, yaşayacaklarımız değil, yaşadıklarımızdır.”

Sürekli yok olmaya mahkum bir şimdi’nin çemberinde, biri gelecekle, diğeri geçmişle sınanan iki adam… Hassas ve kırılgan ruhundan azap yeleğini bir türlü çıkaramayan umutsuz aşık Stefanos ile tutkusu, cazibesi ve kudretiyle kaderinin sınırlarını zorlayan Andronikos: Biri rüyalarında gelecekte yaşananları görüyor, diğeri geçmişte olup bitenleri… Hırsın, öfkenin, taht ve aşk kavgalarının arasında birbirine yaklaştıkça bütünlenen zaman, ikisini de kendi yoluna sürüklüyor.


Bizans’ın ve Selçuklu’nun loş koridorlarında, eski Anadolu’nun rüzgarlı ovalarında dolaşan Gürsel Korat’tan geçmişi ve geleceği kırılgan bir şimdiki zamanda buluşturan, rüyayı gerçeğe, gerçeği rüyaya dönüştüren bir roman…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...