Gecenin Sonuna Yolculuk, üç kıta,
iki savaşı anlatırken bıçak keskinliğiyle savurur atar bizi de. Satırların
peşinden Afrika’ya, Amerika’ya gider, çamurlara bulanır, kaçar, sevgiyi bırakır,
Avrupa’ya biraz da buruk bir hayata döneriz. Amerika’da Ford fabrikasında
çalışırız birlikte. Ford’un dahice fikriyle kapitalizme kazandırdığı seri
üretime eşlik ederiz.
Öte yandan Carlos Fuentes, Laura
Diaz’lı Yıllar’ında Detroit’i nefis bir şekilde betimler. Ford üretiminin
başladığı parlak yıllarıyla yapar girişi, gittikçe sönen, görkemli geçmişini
teslim ettiği gri sıradanlıkta takılır düşeriz. Sardalye Sokağı’na başlarken
aklımda, bir yanda Ford’a dair ne bulabileceğim diğer yanda Tembellik Hakkı
vardı. İlk sayfalardaki konserve fabrikalarıyla birlikte tamam dedim,
fabrikalarda yaşananlara dair nefis bir roman okuyacağım. Yanılmış mıyım?
Kesinlikle, nefis bir roman okuduğum doğru ama…
1930’lu yıllarda California’da
bir sokakta, Sardalye Sokağı’nda buldum kendimi. Her yer ve herkes o kadar net tanımlanmış ki. Doc.un laboratuarı,
aradaki boş arsa, Lee Chong’un bakkalı, Dora’nın yeri, Mack ve tayfası. Hepsi
belki de o dönemin Amerika’sının sıradan kasabalarında rastlanacak kadar
sıradan ama bir o kadar da muhteşem ve unutulmaz karakterler. Lee Chong’tan,
Doc’a, Dora’ya, Mack’e kitabı, bir an bile sıkılmadan okuduğuma bu arada her
hangi bir entrika, aşk hikayesi olmadığına inanamadım bitirdiğimde. Hırslar
yerine günlük yaşamın sıradan ama içten ilişkileri üzerine kurulmuş,
kapitalizmin vahşi doğasının tam olarak yerleşmediği zamanlardaki bir sokağın
hikayesi Sardalye Sokağı… Aklımın karman çorman olduğu bir anda, sakince sokağa
girip izlemek çok iyi geldi doğrusu…
“Şunlara bak,” dedi. Doc. “İşte
bunlar gerçek filozoflar. Bana kalırsa,” diye sürdürdü sözünü, “Mack ve
oğlanlar dünyada bugüne kadar olmuş her şeyi, muhtemelen de olacak her şeyi
biliyorlar. Günümüz dünyasında sağ kalmayı diğer insanlardan çok daha iyi
beceriyorlar. İnsanların hırs, gerginlik ve açgözlülük yüzünden kendini paraladığı
bir dönemde, onlar gayet sakin. Şu sözde başarılı insanlarımızın tamamı hasta,
mideleri kötü, ruhları kirli, oysa Mack’le oğlanlar sağlıklı ve tuhaf biçimde
temiz. Canlarının istediğini yapabiliyorlar. İştahlarını, arzularını onlara
başka tanımlar getirmeksizin, güzelce görebiliyorlar.” Sh 139
“İsteseler bulabilirler,” dedi
Doc. “Yaşamlarını mahveder ve paraya kavuşurlar. Mack bir dahinin niteliklerine
sahip. Bir şey istediklerinde hepsi de gayet zeki olabiliyorlar. Ama eşyanın
tabiatını, herhangi bir isteğe tutsak
olmayacak kadar iyi biliyorlar.” Ah 140
Arka Kapak
“Konserveciliğin zirveye ulaştığı
1930’lar Amerikası’nda fabrika işçilerinin yanı sıra sanatçılar, bilim
insanları, fahişeler ve serserilerin bir arada yaşadığı bir dünyadır Sardalye
Sokağı. Memleketi Californiya’daki bu küçük sokağın tüm renkliliğini,
canlılığını, yaşanılan çelişkilerini ve kavgaları okurla buluşturan John
Steinback, gerçek hayattan esinlenerek unutulmaz karakterler yaratır. Renkli
tiplemelerin ve olayların süslediği hikayede, çalışmayı, düzenli bir hayat
sürmeyi, sıradanlaşmayı inatla reddeden Mack’in başını çektiği aylak takını
sistemin dışında yaşamanın, ihtiyaç duyulan kadarıyla yetinmenin ete kemiğe
bürünmüş halidir.
Her insan gibi hata yapan, kimi
zaman coşan, kimi zaman hayata küsen, planlarını her zaman istediği gibi hayata
geçiremeyen tüm tanıdık karakterlerin sıradan yaşamlarından sarsıcı kesitlerle
gerçek dünyayı usta yazar Steinbeck’in gözlerinden görmek isteyenler için…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder