5 Aralık 2017 Salı

Béatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl – Amin Maalouf


Erkek, kadının çocuğu tek başına yapmadığını keşfettiğinde kadın egemenliğini kaybetti. Erkek egemen toplumlar aldı başını gitti maalesef. Hal böyle olunca az gelişmişinden gelişmişine tüm toplumlarda, erkek çocuk sahibi olmak makbul oldu. Roman, gittikçe artan erkek nüfusa dair… Biz bu kadar erkeğe dayanamazken neredeyse yok olacak kadın nesli… İyi niyetle başlayan keşiflerin devamında nasıl kullanıldığından tutun, kuzey güney ayrımına, toplumların yok edilemeyen ve patlamak için yer arayan “kin”lerine kadar uzanan bir roman.

Oysa, geçmiş zamanda mesela İsa’dan sonraki birinci yüzyılda geçtiğini düşünmüştüm olayın. Diğer tarihi romanları gibi gerçek dehlizlerde yüzmek değişik gelecekti. Tam tersi oldu, günümüz dünyasında hiç de yabancı olmadığımız bir konuyla, gayet masum hatta böceklerle başlayan bir romanda buluverdim kendimi. Tecavüz edilip, hamile kalan kadın-çocukların öldürüldüğü bir toplumda, kadının alınıp satıldığı bir toplumda, kadının iş hayatında erkekleştiği bir toplumda erkek sayısının artmasının yol açacaklarına dair düşündüren, gerçeklerle yüzleştiren bir roman…

Aklımda Amin Maalouf’un Osmanlı’yı neden sevmediği var bir yandan, Ağrı Dağı’nı Ararat olarak anıp, Ermenilere ait olduğunu söylemesinin nedenlerini yazmasını isterdim. Olay Osmanlı mı? Sömürge mi? Bu konu derin ve sonlanacak bir tartışma değil sanırım…


 “İpekten, baldan ya da Sina Çölü’ndeki kudret helvasından daha yüce bir maddeyi hangi yaratık üretebilirdi? İnsanoğlu öteden beri bu böcek ürünlerindeki dokumacılığı ve zevki taklit etmek için çırpınıp durur. Peki ya “adi” sineğin uçuşuna ne demeli? Onun gibi olabilmemiz için daha kaç yüzyıl geçmesi gerekiyor? “Zavallı” larvanın başkalaşımından da söz etmiyorum üstelik.” Sh10

 “André bana şöyle demişti: “Benim de senin gibi sabırsızlandığım, patladığım, atıp tuttuğum, kınadığım anlar oluyor. Ama hemen sonra, ‘dünyaya katlanmamız gerekiyor, tıpkı onun bize katlandığı gibi’ diyerek sağduyuma uyuyorum.
Batı her zaman senin bildiğin gibi barış ve adalet diyarı değildi, kadın ve erkek haklarının, doğanın üstüne titrenmiyordu. Senden bir önceki kuşaktan olan ben, bambaşka bir Batı tanıdım. Şunu unutma ki, yüzyıllar boyunca, Yerküre’nin dört bir yanında izler bıraktık, imparatorluklar kurduk, uygarlıklar yıktık, Amerika’daki Kızılderilileri yok ettik, sonra onların yerine çalışsınlar diye takalar dolusu zenci getirdik, afyon satın almaya zorlamak için Çinlilerle savaştık, evet, dünyada bir kasırga gibi estik, çoğunlukla yararlı ama her zaman yıkıcı bir kasırga.
Peki burada? Kendi yerimizde ne yaptık? Birbirimizi durmadan boğazladık, top ateşine tuttuk, zehirli gazlarla öldürdük, öfkeyle, yirminci yüzyılın ortalarına kadar. Sonra bir gün, doymuş, uslanmış, yorgun, biraz yaşlanmış bir halde bizinle aynı zamanda durulmuyor. Her yerde biraz Alsace-Lorraine’ler, din, mezhep kavgaları var, bunlar da bizimkiler kadar saçma bizimkiler kadar ölümcül; deliliğin geçmesi gerek.
 Dünya’ya karşı sabırlı olalım!”

Arka Kapak

Dünya bir felakete doğru dolu dizgin koşuyor. Kötüye kullanılan bilim insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Yeni doğan çocuklar büyük oranda erkek, çünkü “oğlan” olsun istiyordu herkes.Buyrun, bilim dilekleri yerine getirdi sonunda.

İşin sonu nereye varacak? Kadınlar yeryüzünden silinip gidecek mi? Bir gurup aydının kurduğu “Bilgeler Şebekesi” insanları uyarmaya, zararın bir yerinden döndürmeye uğraşıyor ama boşuna. Şimdiye dek Kuzeyliler tarafından “uzaktaki bir başka dünya” olarak değerlendirilirken Güney ülkelerinde şiddet tırmanıyor, yavaş yavaş tüm dünyaya yayılıyor.


Bunlara tanıklık eden, insanlığın düştüğü korkutucu durum karşısında el ele mücadele eden bir gazeteciyle bir böcekbilimci; onlardan doğacak bir kız çocuğu: Béatrice… Bu Béatrice’in yüzyılı, gerileme ve bıkkınlık çağı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...